Süper Kahramanlar

 

Her memeli gibi insan yavrusu da anne karnından başlayıp önce kendini; sonra ötekini ve dış dünyayı tanımaya, anlamaya ve içinde bulunduğu ortamla uyum içerisinde büyüyüp gelişmeye çabalar. 


Günümüzde çocuk denildiğinde; -bazı ülkelerde değişiklik gösterse de- 18 yaşını doldurmamış herkesin çocuk olarak kabul edildiğini biliyoruz. Ancak bu tanımla çocuk, yalnızca hukuki açıdan ele alınmış olup, çocuğun biyo-psikososyal bir varlık olduğu göz ardı edilmektedir. 16. Yüzyılda ortaya çıkan “çocukluk” kavramı; bilimsel alandaki gelişmelerle, insan hakları konusunda yapılan çalışmalar ve gelişimsel bakış açısıyla birlikte yeniden kavramlaştırılmış ve 20. yüzyıl “Çocuk Yüzyılı” olarak kendini göstermiştir. Buna karşın günümüz medya ve tüketim sektörü de kendine yeniden bir çocukluk imajı inşa etmektedir. Bu yeni çocukluk imajı ile toplumda önemli bir tüketici grubu oluşturulmuş, anne ve babaların satın alma davranışları şekillendirilmeye başlanmıştır. 
Bir pazarlama stratejisi olarak özellikle Disney karakterleri, süper kahramanlar, Barbie bebekler gibi ürünlerle “çocuk tüketicilere” ulaşılmaya çalışılmaktadır. Çocuk henüz dünyaya gelmeden önce odasının mobilyasından, giyeceği kıyafete, kırtasiye malzemelerinden doğum günü parti kostümlerine varana kadar hemen her alanda, çocuk tüketicilere hitap edecek ürünler pazarlanabilmektedir.


Okul öncesi dönemde çocuklar, öğrenme sürecini ve gelişmeyi kendi somut deneyimleri üzerinden ve tüm duyularını kullanarak yaşarlar. Deneme-yanılmalar, keşifler; kullandıkları materyal ve deneyimlerin geçtiği ortamın kendi kontrollerinde olması, onların bu süreçten doyum almaları ve hedeflerine ulaşmalarında etkilidir. Çevrelerindeki nesneler ve kişilerle etkileşime girerek fiziksel aktivite ve sosyal ilişkilerle, sağlıklı ‘ben’i oluşturma yolunda çaba sarfederler.


İnsanın üç farklı dünyasından söz edebiliriz: uyku-rüya dünyası, hayal dünyası ve gerçek dünya. Sağlıklı yetişkinler bu üç dünyayı birbirlerinden kolaylıkla ayırt edebilirlerken henüz soyut işlem dönemine geçmemiş okul öncesi dönemindeki (0-7) çocuklar bu üç dünyayı birbirlerinden ayırt edemezler. Hayal dünyalarını gerçekmiş gibi yaşayabilirler. Bu dönemde ekranda gördükleri bir karakteri/süper kahramanı gerçek zannetmeleri, o karakterin yaptığı şeyleri yapabileceğini zannederek oyunlarında veya gerçek yaşamda denemeler yapmaları, karakterle özdeşim kurmaları sıkça görülen bir durumdur ve bu durum bir takım riskleri barındırır. Bunun yanı sıra bir karakterin yalnızca baskın özelliğini almaları, yaşamın onlara sunduğu gerçek deneyimleri göz ardı etmelerine neden olabilir.


Biliyoruz ki çocuğun gelişim yolculuğunda en çok belirleyici olan; evde ebeveynle, nesnelerle, okulda akranlarıyla ve sosyal hayatta diğerleriyle kurduğu ilişkilerdir. Süper kahraman veya karakterler yalnızca bir pazarlama stratejisinin çocuk tüketicilere sunulmasından ibarettir.


Yuvamızda çocuklar karakter veya süper kahraman kıyafetleri giymezler. 


Çünkü akranlarıyla ve somut deneyimler üzerinden etkileşim içerisine girerek problem çözme becerileri geliştirmelerini, yaratıcılıklarının ve potansiyellerinin farkında olarak büyümelerini ve süper kahramanın/karakterin sunduğundan daha fazlası olduklarını biliyor ve önemsiyoruz. 


Oyunlarındaki özgün ve otantik yaratıcı eylemlerinin süper kahraman ve ya da karakterlerin gölgesi altında kalması riskini, özellikle de “eğitim-öğretim” misyonuyla çocuğun özgün varlığı ve büyüme-gelişim süreçleri için pedagojik ortamı inşa eden biz okullar ve öğretmenlerin almaması gerekiyor.  Kendi özgün eylemleri içinde büyüyen çocukların hayal gücü ve imgelemlerinin, kahramanların gölgesinden çıkıp oyunlarında serpilerek gelişmesine alan açıyoruz… 

Herkesin kendi hayatının kahramanı olması niyetlerimizle…

Ozan Görgü
Aile Danışmanı - Sosyal Hizmet Uzmanı

https://www.instagram.com/p/Cki-UXAozqY/?hl=tr